Kremlin’in hoşuna gidebilecek başka bir olası sonuç daha var: Süper sıkı bir seçim ve ardından tartışmalı bir sonuç. Seçim sonrası kaos, kafa karışıklığı ve çatışmalarla tüketilen bir Amerika, Ukrayna’daki savaş da dahil olmak üzere dış ilişkilere odaklanmak için daha az zamana sahip olacak.
Barack Obama döneminde bozulan ABD-Rusya ilişkileri, Donald Trump döneminde daha da kötüleşti ve yakın zamanda ayrılan Rusya’nın Washington Büyükelçisi Anatoly Antonov’un sözleriyle, Joe Biden döneminde “dağılıyor”.
Washington suçu tamamen Moskova’ya yüklüyor.
Kremlin liderinin Rusya’nın Ukrayna’yı tam kapsamlı işgal etmesi emrini vermesi, Putin ve Biden’ın Cenevre’deki zirve için buluşmasından yalnızca sekiz ay sonra gerçekleşti.
Biden yönetimi yalnızca Rusya’nın yoluna bir yaptırım tsunamisi göndermekle kalmadı, aynı zamanda ABD askeri yardımı da Kiev’in iki buçuk yıldan fazla süren Rusya savaşında hayatta kalmasına yardımcı olmak açısından çok önemli oldu. Amerika’nın Ukrayna’ya sağladığı gelişmiş silahlar arasında Abrams tankları ve HIMARS roket sistemleri de yer alıyor.
Çok da uzun olmayan bir süre önce, Rusya ve ABD’nin küresel güvenliği güçlendirmek için ortak olarak çalışma sözü verdikleri bir zaman olduğuna artık inanmak zor.
1980’lerin sonlarında Ronald Reagan ve Mikhail Gorbaçov, ülkelerinin nükleer cephaneliklerini yok etmek için jeopolitik bir ikili eylem oluşturdular.
Reagan’ın nükleer silahsızlanma kadar hoşuna giden bir şey varsa o da Gorbaçov’a bozuk Rusça atasözleri okumaktı (“Kutlamaya değer olduğundan emin olmadığınız sürece asla 132 şişe şampanya satın almayın” iyi bir şey olurdu).