Haydarabad, Mumbai’den sonra bugün bile en fazla İran kafesine sahip. Bunun nedeni, şehrin 19. yüzyılın sonlarında İran ticaretinin merkezi olmasıydı.
Farsça, Müslüman bir Nizam veya prensin yönetimi altında yaygın olarak konuşuluyordu. Şehrin eski mahallelerinde bulunan Niloufer kafesi, aslında Nizam’ın İranlı gelininin adını taşıyordu.
Bu dönemde, günümüz Pakistan topraklarının bir kısmı hâlâ Haydarabad’da bulunuyordu ve İran’la komşu olduğundan, şehir İranlı tüccarlar için kolayca ulaşılabilir bir konumdaydı.
Haydarabad’a – ve diğer Trace şehirlerine – taşınan ailelerin çoğu, memleketlerindeki zulüm ve kıtlıktan kaçmak için geldi. Bazıları daha iyi işler ve iş arayışıyla geldi.
Onların gelişi, İngilizlerin ülkede çay içme kültürünü aktif olarak teşvik ettiği sömürge yönetimine denk geldi.
İranlılar geldiğinde krema ve yoğunlaştırılmış sütle kendi çay yapma tarzlarını da getirdiler ve şehirlerde belirgin bir İran çay kültürü oluştu.
“İlk başlarda çay Chai Khana adı altında satılıyordu ve sadece Müslümanlar içiyordu,” diyor Haydarabad merkezli tarihçi Muhammed Safiullah. “Ancak kısa süre sonra tüm dinlerden insanlar onun kendine özgü lezzetini fark etti.”
20. yüzyıla gelindiğinde, Haydarabad’ın her köşesinde İran kafeleri bulunmaktaydı.
Kahvehanelerde müşteriler saatlerce sohbet ederken ağız şapırdatan çaylarını yudumluyorlardı.
Bazı kafelerde, müşteriler küçük bir ücret karşılığında sevdikleri şarkıları müzik kutusundan dinletebiliyorlardı.
Tarihçiler, bu kafelerin sosyal engellerin ve dini tabuların yıkılmasında önemli bir rol oynadığını ve şehrin kamusal yaşamının önemli bir parçası haline geldiğini söylüyor.
“Haydarabad’daki İran kafeleri laikliğin sembolleri olarak ayakta duruyor,” diyor tarihçi Paravastu Lokeshwar. “İsimlerin dini çağrışımları yoktu. Her dinden ve kasttan insan onlara destek oluyordu.”