21 Kasım 2024

Biennale Gherdëina: Dolomitler’de Çağdaş Sanatı Buluşturan Küratör Lorenzo Giusti ile Söyleşi

Euronews Kültür, İtalyan tarihçi ve sanat küratörü Lorenzo Giusti ile, İtalya’nın Alp bölgesi Güney Tirol’de düzenlenen yenilikçi bir sanat etkinliği olan Biennale Gherdëina üzerine konuştu.

Dokuzuncu kez düzenlenen Biennale Gherdëina, ilk olarak 2008 yılında çağdaş sanatçıları Dolomitler’e davet etti. Bu yılki sergide 30’dan fazla sanatçı ve kolektif yer alıyor. Yeni komisyonlar, mevcut sanat eserleri ve performanslar, UNESCO koruması altındaki doğal manzara ile diyalog kurarak Ladin kültürü ve folkloru ile harmanlanıyor.

Giusti, 2024 sergisinde yardımcı küratör Marta Papini ile birlikte “Dağ Sıçanları Meclisi” temasıyla bu etkinliğe önderlik ediyor.

Bu başlık, bölgenin efsanevi kurucu halkı olan Fanes’in, dağ sıçanlarıyla yaptıkları ittifak sayesinde zenginleşen Ladin mitinden alınmıştır.

Bölgenin Akdeniz ile kültürel bağlantılarını güçlendiren sergide, farklı disiplinlerden gelen sanatçılar Avrupa, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’dan katılıyor. Katılımcılar arasında Ismaïl Bahri, Nadia Kaabi-Linke, Julius von Bismarck, Eva Papamargariti, Alex Ayed, Nassim Azarzar ve merhum heykeltıraş Lin May Saeed’e bir saygı duruşu da yer alıyor. Ladin efsanesinden yola çıkarak, tarih ve doğa ile karşılaşma alanı olarak araziye yeni hikayeler yazmayı amaçlıyorlar.

Aynı zamanda Bergamo’daki Modern ve Çağdaş Sanat Galerisi (GAMeC) direktörü olan Lorenzo Giusti, bu muazzam manzarada çalışmanın, Biennale’den beklentilerinin ve mirasının üzerine Euronews Kültür ile konuştu.

Euronews Kültür: Biennale’ye ilk olarak nasıl dahil oldunuz ve projeye ilk ne zaman ilgi duydunuz?

Lorenzo Giusti: Geçen yıl Lucia Pietroiusti ve Filipa Ramos tarafından küratörlüğü yapılan son edisyonun ardından davet aldım. Bergamo için dağlarla ilgili bir program geliştirmeyi düşünerek etkinliği dikkatlice inceledim.

Kış versiyonuyla tanıdığım Val Gardena’yı yazın ormanlarında ve yaylalarında yürüyerek keşfetmemiştim. Bu bağlamda yapılacak en ilginç şeyin, bu Biennale’nin geleneği olarak bu yerlerin ekosistemi üzerinde çalışmak değil, Dolomitler’in heybetli doğal manzarası ile insan türünün varlığı arasındaki görsel ve duygusal kısa devreyi araştırmak olduğunu düşündüm.

Dünyada böyle bir doğal çevreye sahip olup aynı zamanda Val Gardena kadar organize, kontrollü ve kapitalize edilmiş çok az yer var.

Katılımcı sanatçılar nasıl seçildi?

Son iki yılda, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da seyahat ederek sanatçılar ve kültürel organizasyonlarla tanıştım. Art Dubai için çalıştığım Birleşik Arap Emirlikleri’nde, Arap dünyasının farklı kültürel bölgelerinden sanatçıların eserleriyle tanışma fırsatım oldu. Bu bölgelerin sömürge mirası üzerine titizlikle çalışan kurumların faaliyetlerini gözlemledim.

Marta Papini ile birlikte araştırmalara başladık ve geliştirmek istediğimiz temalara uygun, bizim için anlamlı olan eserlerden bir grup oluşturduk ve yeni komisyonlar hayal ederek daha fazla araştırma yaptık.

Bazı sanatçıların seçiminin “politik bir duruş” olduğunu belirttiniz – bunu biraz açabilir misiniz?

Ladin gibi bir bölgenin geleneklerine bu kadar bağlı bir Biennale için, kökenlerinin Akdeniz etkilerini yeniden düşünmek başlı başına politik bir harekettir. Kimlik saplantıları, dil farklılıkları ve dini inançlar tarafından körüklenen savaşlar ve çatışmalar çağında yaşıyoruz. Bu bienal, “dağ gibi düşünme” olasılığından, yani bu sınırları aşmaktan, Akdeniz’in iki yarısını birbirine bağlamaktan ve vahşi bir dil konuşmaktan bahsediyor.

“Dağ Sıçanları Meclisi” başlığı ilginç – bunu nasıl seçtiniz?

Bu ismi bir topoğrafik haritada buldum. 1950’lerde Alpe di Fanes’teki doğal bir kaya amfi tiyatrosuna bu ad verilmişti. Oraya yürüdüm ve gerçekten de dağ sıçanları buldum. İnsan varlığına alışmışlar. Yaklaşılmalarına izin vermiyorlar ama saklanmıyorlar da. Sonra Fanes’in efsanesini, dağ sıçanlarıyla yaptıkları gizli anlaşmayı ve bu türler arası ittifakın bozulmasından sonra çıkan savaşları okudum. Bu durumun, günümüz için güçlü bir metafor olduğunu düşündüm